Tek düşündüğüm o köprünün nasıl olup da yıkıldığıydı. Saatte 0,003 milimetre hızla düşmekte olduğum her dakika bunu düşündüm. 2,5 sene 2 ay düştüm. Takriben 4 yıl kadar boğulmaya çalıştım. 6,5 sene çarpı her salise hadisedeki hatayı saptamaya uğraştım. Ölmek üzere suyun dibinde geçirdiğim her an, hayatım ne bir film ne bir şerit olabilip de gözüme girememişken, ben, köprünün yıkılmadığından emin, suyun ta buraya kadar yükselmiş olmasına en az tam o kadar alındım.
Yanisi şu; teknik olarak katiyetle ölüyordum ama bunu tam olarak beceremiyordum. Beni önce havaya asan sonra dibi boylatan çatırdamanın o güçlü betonarmeden geldiğine aklımı erdiremiyordum. Neden sonra aklıma geldi: Aklım beynim bölgesindeydi ve her kim ki boğulursa o mevkiiye oksijen gitmezdi. Neden bunu daha önce düşünemedim? Neden sonra aklıma geldi? Neden bu kadar sonra ve şu dakika?
Bi dakika... Evet, ıslaktım. Islak olmak bir nedir farkındaydım. Demek ki artık sudan çıkmıştım. Çünkü insan eti su içinde ıslaklık bilemezdi, suda ıslak olunmazdı.
Gönüllü bir kısım insan can kurtarmıştı. Canım çok ıslak olduğundan hava ayazdı. O halde kesinlikle karadaydım ve bundan böyle titreyerek ölmek dışında bir yol kalmamıştı. Fakat it gibi titreyerek ölmek basiret isteyen işti. O da uzun sürerdi. Bir film şeridine sıkıştırıldığında hayatım, uzayda bile, it gibi titreyerek ölmekten daha kısa sürerdi.
Zaten gönüllü bir başka kısım insan buna müsade etmedi. E, benim de içim razı gelmedi. Ölemedim yani.
Islak kalsam ölürdüm ama öyle kalmadım.
Öyle kalmadım fakat asla kurumadım.
Kuru kostümler giyindim; kupkuru giyindirildim.
Beynime kurşun sıksalardı hiçbirini düşünemezdim. Ölürdüm kısaca ve hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geç...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder