Ocak 21, 2011

Hissidir_devre_00

“Sana bir şey itiraf etmek istiyorum.
İtiraf mı?
Evet.
İlginç.
Neden?
Hakkında, aksini söyleyebileceğin kadar birşey bilmediğimden. Yani aslında hiçbirşey.
Adamın iri gözlerinde şaşkınlık ve mizah göründü.
Patron sensin. Sen öyle diyorsan… İtirafı boşverelim o zaman...
Sessizlik sonra...
Epey sonra hala sessizlik.
"Ne düşünüyorsun?”la bozulan sessizlik.
“Hiç…”
“Başka bir yerde gibisin. İtirafımdan da caydırdın… Sustun sonra…”
“Konuşmamamı istemezsin bile. Çenem düşüktür benim.”
Sessizlik… Yine ve büyük ölçüde mecburi.
Çünkü mecburiyet, bilememekten kaynaklanır çoğu zaman.
Bilmiyor kadın.
Konuşmuyor.
Konuşamıyor adam.
Bakıyor.
Gözlerinde aynı sabitlik, aynı çekingenlik…
Aynı çocukluk…
Aynı istek... O kadar istekli ki, o kadar istendiğinde hiç kimse yarını düşünemez.

Oysa “yaşlıyım diye mi ilgilenmiyorsun benimle” diye sormuştu bir önceki karşılaşmalarında.
“Yaşlılık mı…” diye düşünmüştü kadın. “Senin gözlerindeki samimi toyluk hiç rastlanmadık türdendi”…

***

Sanırım gitmen gerek.
Saatine baktı:
Sanrım gitmem gerek.
Gülümsedi kadın. Olumlarcasına ve bu olumlamaya “hayat” diye serzenişte bulunurcasına boyun eğdi.
Yanlış bir kavram kullandığım için beni sana söylemek istediğim şeyden alıkoydun. Keşke ‘itiraf’ demeseydim. Belki bir şansım olurdu…
Boş ver sen benim dil kurumu işgüzarlığımı.
“Peki… Öyleyse…”
Kadın aralıktan ışık sezdi. Işığı istedi. Aralığı istediği gibi… Beklercesine sustu. Beklediği hissedilirdi.
Seni gecede bırakamadım. Gün ışındaki görünümünü de merak ediyorum yüzünün…

***
"Sivilcelerim görünüyor güneşte. Daha kötü görünüyorum yani" diyiverdi kadın.
O bildik kadıncık işte. Her ne yapacağını bilemediğinde kurtarıcı bellediği kaba mizaha el attı anında.
Adam düşündü: “Nasıl başa çıkılır bu kadınla? Bu kadar kadın değilmiş gibi davranırken…”

Hiç yorum yok: