Aralık 09, 2011

Hoppaaaa!

Derken olaylar gelişmiş. Dışardakiler ateş filan yakmışlar, inanmazsınız, poşu bile takmışlar. İçerdekiler, hani var ya canım, bizim çocuklar, epey bi alın karışlamışlar. Tahliye olmuşlar. Yalnız dikkat; tahliye "edilmek" değil... Onlar ve binler aslında, o kadar çokmuşlar o kadar çokmuşlar ki duruşma salonlarına, cezaevi hücrelerine sığamamışlar. Taşmışlar, bir başka deyişle; tahliye olmuşlar...

Aralık 03, 2011

Piç.

Kumsaldaydık diye hatırlıyorum. Yanyanaydık. Elimi tutuyordun. Geceydi. Serin bile değildi. Ilık bir gecede denize karşı elele durmak bana pek akıllı işi gibi görünmedi. Elele tutuşmak, yani böyle gayesizce, henüz küçük bir kızken bile bana pek normal gelmezdi.

Mutlu görünüyordun. Gerçekten... Deniz kenarında amaçsızca elele oturmanın mutlu edebildiği insanlardan olmak istiyordum. Yani aslında ben de mutluydum. Felaket mutluydum hem de... Vay canına, çok mutluydum. Ama kahretsin, bi insanın, deniz kenarına kadar gelmişken ayaklarını bari suya sokmadan mutlu olabilmesinin de bir sınırı vardı. Öyle ya, bazen mutluluk, gerekenin yapılmasıydı.

Sense ellerinle ayaklarını ayırabildiğin ölçüde huzurluydun. Bana gelince, elim senin elinde iyiydi de, deniz şıpırdarken ayaklarımın hangi nedenle dışarda ve çoraplı olduğuna akıl sır erdiremiyordum. Gerçek şu ki, aşk için bütün vücudunu kullanman gerekir. Hem de aynı anda... Bir yerini bir diğerinden ayrı kılarak mutlu olabilmenin bir yolu yoktu. Vardıysa da ben bilmiyordum. Kumsalda suya sokulmamış ayaklar varken ellerimle seni değil kara deliği tutsam kar etmezdi;. bahis aşksa, o şey,  insanın her yanını mutlu etmeliydi. Ayaklarıma düpedüz acıyordum ve sırf şefkatimden, ellerimi ellerinden çekesim geliyordu. Çekemiyordum.

Aşıktım, olur böyle şeyler...

"Az suya girelim mi" dedim. "Üşürsün" dedin. Oysa birlikte girersek ikimiz de üşürdük. Üşümenin nesi kötü? Hele elimiz ayağımız böbreğimiz kulağımız, hepsi aynı anda üşüse... Sakınacak nesi var, birlikte üşüsek? Topyekün üşüsek? Üşürsün dedin ve bunun şefkatle ilgisi yoktu. Bunun aşkla da ilgisi yoktu. Bu allahın belası şeyin neyle ilgisi vardı?

Oturduk öyle bir süre daha. Artık elele bile değildik. Oturduk öyle ve bunun bizle bir ilgisi yoktu. Daha bi hayli şarap vardı. Hepsi buydu. Daha şarap vardı. Bu sirke gibi boku içmek için kumsala gelmek bana pek akıllı işi gibi görünmedi. Henüz küçük bir kızkenden beri bildiğim şey, insanların kıyılarda yapmaları gereken ilk işin ıslanmak olduğuydu. Çocuk kadar aklın olsa, yani yalnızca o kadarcık, ıslanmak seni bu kadar korkutmuyor olurdu.

Kumsaldaydık diye hatırlıyorum. Sanırım yanlış hatırlıyorum. Ama biliyorum, birlikte üşümek senin isteyeceğin türden birşey olmadı hiç. Piç.