Kasım 15, 2011

Mıh.

"Evladım, bir bakar mısın, bugün ayın kaçı?" dedi. Başta üstüme alınmadım zira o sesin, stüdyosal donanımları saymazsak, bana evlat diye seslenebilmesi mümkün değildi. Çünkü seslerin de egoları vardır ve belli ki bahsolunan benimkinden gençti. Stüdyoda olmadığımızı söylememe gerek yok.

"Bugün ayın kaçı?" diye yineledi. Bu defa üstüme alındım. Çünkü öyle anlar vardır ki sizi işaret eden hiçbir sesleniş içermese de size yönelen soruların size yöneldiğini anlarsınız. Bazıları buna alınganlık der. Bana sorarsanız, "sadece insan sıfatınızdan ötürü kimi soruların muhatabı olabilirsiniz ve hepsi bu" derim. Çünkü insan olmak, yeri geldiğinde, sahibi bulunulan addan kurtulmaktır. Doğrudan size yönelmemiş olsa bile sorulana kafa yormak, üste alınmaktır... Ama dikkat, "alınmak" değil.

Ben de bana yöneldiğini gösteren hiçbir emare bulunmamasına rağmen bana sorulan soruya kafa yordum. Peki tamam, yormadım. Evet, ayın kaçı olduğunu belirleyebilmemiz için takvim gibi icatlar var. Fakat lütfen bu tarihi icadın erdemli vicuduma gölge düşürmesine izin vermeyin, rica ederim. Zira hepimiz biliyoruz ki sorulan masraflı doku hipotezi olsaydı da tabiatım gereği soluğu kütüphanede almıştım. Çünkü insan olmak yeri geldiğinde bilmemektir. Ama dikkat, bilmemek değil öğrenmemek ayıptır.

"16'sı, dayı" dedim. Dememle dönmem arasındaki zamansal uyumu anlatmam mümkün değil, görmek gerekir. Ya da abartmayayım, anlatayım;  tam olarak o dediğimi derken döndüm. Bir de ne göreyim: Dayı dediğim adam benden en az 5 yaş gençti. Dahası, dayı dediğim adam kadındı. Üstelik afili sayılamayacak derecede fi tarihinden kalma bir ayakkabı boya sandığının arkasındaydı. Cevabi çıkışım karşısında şaşaladı. Hal bu iken şaşıranın o olması şaşırtıcıydı.

"16'sı" diye yineledim. Bu defa üstüne alındı. Çünkü öyle sorular vardır ki mühim olan tek şey herhangibir cevaptır ve sorduğunuz kişiden gelmemesi önemini kaybeder. Bazıları buna... İlla ki birşey der. Bana sorarsanız "öyle birşey olur ki, sadece insan sıfatınızdan ötürü takviminizi yitirmek isteyebilirsiniz ve hepsi bu" derim. Yitirmekse, allahın belası, kasten yapılabilemez bir şeydir.

"16'sı demek. 16 yıl oldu demek..." diyerek toparlanıp gitmeye hazırlandı. Toparlanırken söylediklerinin bana isabet etmediğini anlamıştım. Sanırım hiçbirşey demese de anlardım. Çünkü bu kadar keder bir yabancıyla ilgili olamazdı. Böylesi keder için birşey olması ve tarihin bir noktaya mıhlı kalması lazımdı. Gitmeye hazırdı.

Şaşırmadım. Çünkü takvim, en az bir ayının bir gününü hafızanıza kazıdığından emin olmadığı müddetçe unutulmayı kabullenmeyecek kadar adi bir yosmadır. Söylenenlerin artık size isabet etmediği yerse, ve hatta adınız söylense bile, tarihle hesabı süren bir insanın sizin insanlığınızdan da büyük ıstırabıdır.