Nisan 29, 2010

İmam, cemaat, Siirt: Kokulu Yazı

Birşeyler söyleyesim var, içimde türlü naneler asilikle dilimi tekmelemekte, “bizi söyle, ölümü gör de, illa ki söyle” diye isyan etmekte son günlerde.

Diyemiyorum. İsyan bastırmak ne güç işmiş, utanarak anlıyorum. Adeta barbarca ve çok daha fazlası bir inatla bir süredir içimdeki Taksim Meydanı’nı “isyancı nanelere”  kapatıyorum. Olan biten bu, biliyor ve anlıyorum.
...
Zincirli düşünce tamlamalarında, pek çoğu tamamlanamayan düşüncelerimin “sonuca ulaşanlar” taburunda, bir dizi sonuca ulaşmayı başarıyor aklım, bir iki şey daha anlıyorum: “Söyleyecek söz bulamamak” meğer ne derin ve gerçek manalar taşırmış şuncacık hacminde, kelamı ilk edene hiç düşünmeden şükranlarımı boca ediyorum.
...
Bir şeyler oluyor, okuyor izliyorum. Söyleyecek söz bulamıyorum. “Dile gelme”nin zorluğundan habersiz naneler içimde tepinip duruyorlar ya işte, onlara da iki gram kızamıyorum. Kızsam ne kebap, devir kıçını uyu ama öyle de olamıyorum… İsyan bastırası değil isyanı anlayası ve hatta ona katılası bünyemle , madem sırası da geldi, bir kez daha övüneduruyorum. Övünmek durmamın osuruktan bahanesi oluyor sonra, akla sığmaz hadiseler hakkında iki kelam edemeden durma halimi kısa yoldan buna bağlayıveriyorum: Duruyorum çünkü o sırada övünüyordum!
***
Demekten dahi ürktüğüm için dememek için kendimle arbedeye giriştiğim hadise hakkında, demeye karar verip yazmaya başladığımda dahi, demeyi ertelemek için bakınız ne denli ağdalı, uzun ve bayık bir giriş yapıyorum.
***
Çok kişi söylemiş dile getiremediklerimi ve belki de dile getirmekten dahi ürktüklerimi, ciğerimden koparak “helal olsun” diyorum.

Çok kişi bok yemiş dile getiremediğim mevzuu hakkında, içimden “bok yeme otur” dileklerinde bulunuyorum.
***
Kızacak, yargılayacak, mahkum edecek kimseleri bir çırpıda bulunca insan, yaşamak da kolaylaşıyor, demek de, yazmak da…

Ben adlı adınca şimdiye kadar demeyi becerememiş olsam da, girişten belli ki mevzuu Siirt…
...
Aklım almıyor, bunu aklım almadığı için hakkımda resmi kurumlarca “bu var ya, maks iki iq, üç bile değil” hükmünün verilmesine ve bu kararın ülkede en çok okunan ulusal gazetede tam sayfa ilan edilmesine seve seve rıza gösteriyorum.

“Ayy ama bunlar tee Osmanlıdan beri var da şimdi şimdi ortalığa döküldüüüüü” diye göz devirip hadiseyi burasından algılayan ve bu nedenle zat-ı alimin aptallığı kabulünü beyinsizlik olarak değerlendiren abilerime ablalarıma acayip küfür ediyorum.

Süreç ilerliyor ve yazı da bana bu nokta da bir nefis kelam-ı mucide daha şükran sunmamı emrediyor: “İmam osurursa cemaat sıçarmış”

Cemaat sıçtı, hatta sade sıçmadı götüne başına buladı, yıkanmaya ne hacet o ellerle de gitti lahmacun yaptı, damacanalarca su sattı, gözleme açtı, makarna kesti, oy filan kullandı ve bir dizi bok püsür… Cemaat bunu yaptı, gördüm.

Daha fenasını, akıl almazını da yaptı. Keşke olsa bir yolu da bir yargısızlık bir infaz şipşak kurtulsak vicdan azaplarından... Gözümüzden sakındığımız vicdanlarımız, ruhumuza işgence eden merhamet duygumuz gülle gibi bir öfke topu olarak inecek bir iki kafa bulsa da iniverse beynine bi-iki kişinin ve devam etse hayat hiçbirşey olmamış gibi... Keşke pislik nevi şahsına münhasır olsa, örgütlenemese, bulaşamasa... Vicdanımızı boğan bütün mevzuularda pislik sadece bir kişide bulunsa keşke ve biz de vicdanımızla o pis insanı boğsak... Kurtulsak topluca. Sen, ben, o, ananem, teyzemin gelini, yazlıktan arkadaşım derken epey bi insanız neticede, hepimiz bi el atsak, her iyi bir pisi boğsa ve hiç pislik adam kalmasa...

Dilek-şart kipinin farklı örneklerini verdiğim bir önceki paragraf, eğer ilköğretim okullarında öyle bişi varsa "türkçemiz-kiplerimiz" ünitesine gramatik katkı sağlar. Başkaca bi kıymet-i harbiyesi, olabilirliği yok. Pislik münferit değil çünkü, öksüz-yetim de değil, yalnız-desteksiz de değil...

Pisliğin sırtı sıvazlanmakta, handa hamamda ağırlanmakta, cemaatçe işlenmesi de pek makbul sayılmakta.

Olur ya ortaya saçılırsa da kazara, gram sapmadan aşağıdaki senaryo için perde açılmakta:

İşte o bahsettiğimiz cemaatin haysiyetsiz mensupları – ki illa ki kendileri meczuptur- , iki polis otosu, bi show bi flash kamerası arası nefis bir halk lincine maruz kalır, allah yarattı demeyerek kendilerine kafa göz dalan zat halk kahramanı sayılır ve bir iki ana haber bültenine canlı bağlanır… Ohhh mis gibi bütün gazımız alınır…

O boku bizzat yiyeni pamuklara saracak değiliz tabii de, kimin osurduğu konusu sorulmayan soru, kapalı bir kutu olarak kalır.

“Siirte bok atmayın leng, aile içinde olur böyle şeyler, aile derken işte kaymakamıydı emniyetiydi biz hallettiydik ne karıştırıyonguz” diyen belediye başkanının işaret ettiği teşkilatlı osurma eylemiyle “ne bok yemeye deşeliyonuz olay 1 yıl önce olmuş bitmiş, öncelikli sorunumuz aşkı memnu artı eşcinsellik anomalisi” diye çemkiren bakanın çürük kokusunu yel alır.

“Eşikteki beşikteki helalindir de elin ağzına sakız olmayalım derdim o” tınılı osuruluyorsa teşkilatlı olarak hep bir kıçtan ve kelli fellice ve sinsi sinsi göz kırpılıyorsa osuruktan ayar çekmelerle… İlla ki sıçacaktır birileri, allan emri.
...
İstemezdim ama epey pis kokulu bir yazı oldu bu.

Peki netice ne?

Gazımız alınır.

Osuran baki kalır.
...

Hiç yorum yok: