Şubat 24, 2010

marangoz ve pinokyolar

Budamak: Daha çok ürün almak veya düzgün bir biçim vermek amacıyla ağaç, asma gibi bitkilerin dallarını kesme.

TDK sözlüğünde "Budamak" diye yazınca bu karşılıkla karşılaşıyorsunuz.

Memleket budanıyor zannımca. Kelimenin tam anlamıyla TDK'daki karşılığınca...
***
Cargill adlı pekuluslu tekelin Bursa dolaylarındaki kamu arazisini fabrika olarak kullanması hususunda Danıştay tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararı sonrası başbakanın sözleri geliyor aklıma: "Cargill'le ilgili konuda Başbakan olarak üzgünüm. Bir Başbakan olarak kabul edemiyorum. Bir yatırım yapılacak, yasal düzenleme yapılacak, ondan sonra birkaç kişinin adımıyla kalkıp burada çalışan tezgâhı engelleyeceksiniz. Orada yüzlerce insan çalışıyor, yarin binlerce olacak. Acaba rahatsız olan kim veya neresi? Rahatsız olması gereken varsa benim. Böyle bir kuruluş var her şey olmuş bitmiş. Ön kesiliyor. Bu noktada gayretlerimizi sürdüreceğiz."

Sonuç ne? Lafta 5, eylemde 10 beygir gücü... Danıştay kararı greyder gibi aşılır, Cargill işine devam eder. Tezgah var millete ekmek yediriyor! Danıştay'a mı kalmıştır elalemi ekmeğinden etmek? Düpedüz halk düşmanlığı bu canım. Danıştay kararı greyder gibi aşılır... Mühim olan ekmek, hukuk ne ki, kime ne gerek?

Bu nasıl bir hazımsızlıktır, nasıl bir hakkaniyet duygusu, bu nasıl bir duyarlılıktır... Bu ne kararlılık, ne merhamettir!!! Aman aman... Elin tekelinin fabrikası ciğerini yakmakta kimisinin, bu uğurda ve bu şiddetle onun bunun üstünden geçmekte, ve yine o "kimisi", 70 küsur gündür kendi vatandaşı karda kışta sokakta dert anlatmaya çalışmaktayken "dağıtırım ulennn" şeklinde bir kasımpaşalılık sergilemekte...
 ***
Ya ama azcık insaflı olun, bu tavır kasımpaşalılıktan değil "adalet" duygusundan ve özgürlükçü yapımdan ileri gelmekte:

Devletin sırtından geçinen asalaklar karda kışta soğukta sadece "bir süreliğine" sokakta kalabilme özgürlüğüne sahiptir. Sokakta kalmak zat-ı alilerinin tercihidir, donsalar umrumda değildir. Bi iki gün sonra da şeffaf kolluğum tarafından eşek sudan gelene dek dövülme özgürlüğüne sahiplerdir. Şeffaf ve demokrat olmakla birlikte özgürlükçü de bir yapım var, elden ne gelir...

***

Açık mı? Gayet açık...

***
Şimdi farz et, sen öyle birisin ki, "biri bir yatırım yapacak, yasal düzenleme yapılacak, ondan sonra birkaç kişiyle birlikte senin adımın yüzünden kalkıp burada çalışan tezgâh engellecek."

(Yaşayabilir misin bu vicdan azabıyla, artık kahrolma da ne ol, dibin düşsün seni kalpsiz!)

Bu arada belirteyim o "sen" ve "seninle birlikte olan birkaç kişi" dediğim mahalle esnafı ya da ne bilim Kanarya ve Doğa Kuşları Derneği değil.

Bildiğin bir kurumuz yaw, kişi mişi yok, kurum olmuşuz, danıştay nevinden... Sivil toplum kuruluşu filan da değiliz ha, bildiğin devlet örgütlenmesi dahilinde bir varoluşumuz mevcut. Yalnız şimdi sivil toplum dedim diye gaydırıgubbak kurumlar akla gelmesin; zira küçümsememek gerek; onların da bi kısmı seni beni falakaya yatırır. Malum deniz üstü köpürür. Buna ek olarak o denizin üstünde bir de fenerin varsa aydınlat pirim, danıştay .ok yemiş, sen daha bi kurumsun. Kurum kurum kurul hakkındır. Hakkında hukuk uğruna tepiş yapanı tepelirim özgürlükçü bünyem gereği...

***
Adalet, özgürlük, şeffaflık; asilik, dikbaşlılık ve devamında delikanlılık dediysek de herşeyin bi sınırı var.

Öyle bizim hempaların fabrikasına "hop"  diyecen; işte "tekkeydi zaviyeydi bi soruşturayım" yoluna girecen; bokumuz püsürümüz ortaya serecen...

Biri çıkar, aklı kıttır ve tesadüfen 18 yaş altıdır ve illa ki meczuptur, alıveriri canını. Şimdi mani de olamam, özgürlük var memelektte, elim kolum bağlı.

Bununla birlikte belirtmeliyim ki hukukun kestiği parmak da acımaz.

301'den bi başlarım feleğin şaşar... Bu ülke kurumlarıyla dalga geçebilir misin sen bre cahil!

Ülkenin kurumuyla dalga geçilecekse onu da ben yaparım. Sendeki de işgüzarlık artık. İyi ki de bi "soruşturma" mercisin, amma şımarmışsın, otur bulmaca çöz, perunun başkenti neymiş onu bi sor soruştur, biz kıçımızı yırttık burda ab'ye girecez diye, sen de biraz katkı koy.

Öyle havalara da girme. Neymiş efendim soruşturuyormuş. Ota boka burnunu sok diye komadılar seni oraya, bir dur bi sakin ol. O hukuk hukuk dediğini ben senden daha çok önemsiyorum.Yorulma sen, ben bi durum olursa seni haberdar ederim, cebin kayıtlı bizim cemilde yaw! Yabancı mıyız? Hep bi elden bi iştigal olayındayız. (yalnız kaçtır cumaya gelmiyorsun , gözümden kaçmadı değil)

Derdim zorum hukuk, şeffaflık artı bir de senin iç huzurun... Bişi dersem yap, demezsem idda filan oyna. Bak tüyo da veririm, o konuda cömert ve sözünün arkasında duran inatçı da bir yapım var.

İnatçı olduğum kadar da açıközlüyüm, açık saçık konuşacam:

Dedim dedim, yaptın yaptın. Benim olayım budur kardeşim. Şeyinişey ettiğimin şeyi şeklindedir, anlamayanı eşekler kovalasındır.

Ama ona buna nane olacaksan...

Aklını alırım bilmiş ol! ...sssss  çık aradan, artizliği bırak, o elini de indir. Delikanlılıksa alası var bizde...

Ne olduğunu anlamazsın küt sokuveririm içeri, ergenekonzar, hoşuma gitmeyenlerin kesişim kümesi. Yardakçım, şakşakçımda gırla, valla aalkışlar arasında boylarsın kodesi; hukuk gereği...

Her bir naneyi yemişsin, yok efendim bilmemne tarikatı, yok efendim büyükşehir yolsuzluğu... Bu ülkede hukuk var kardeşim; yıllar yılı yok saydınız, süpersonik hukukseverliğimle işte burda karşınızdayım. Bırak bakim o dosyayı, erzurum kardeşine ver, git sen içerde arkadaşlarınla oyna uslu uslu. Bu ne arsızlık yahu, böyle şey görmedim. Hukuk da hukuk, hukuk da hukuk... Dilim damağım kurudu, titreme geldi sinirden; bi bardak su verin laaa. Kapı  mı kitli? Balyoz vardı bizim korumada???

***

Bence marangozluk pek itibarlı, pek onurlu bi iştir.

Neticede üretimdir, yaratıdır.

Derdim marangoz camiasıyla mahkemelik olmak yahut lince uğramak da değildir.

Yapmaya çalıştığım, aklı şaşmış bilgiçlerimize kaba bir resim çizme çabasıdır. Bir cins körlükse yaşadıkları ve şapşallıkları bu körlükten kelliyse eğer, mütevazi küfrüm mevcudu olabildiğince gözlerine sokma inadımdandır.

Körlük bir yana bu zatların küflü kulaklarında sağırlık da kendini göstermemişse şayet, yapmaya çalıştığım " 'daha çok ürün almak veya düzgün bir biçim vermek amacı' ile budayanlara karşı çıkacak takatiniz yoksa kardeşim, en asgarisinden 'bi susun' "çağrısıdır.

Yahu daha nasıl "daha çok ürün alınır" bilmiyorum, satmadık yer kaldı mı? Nedir yani aynı yeri adile naşit gibi 3 kişiye mi kiraya verecekler?

"düzgün biçim vermek" konusunda daha ne kadar detaylı bir proje hazırlanır? Ergenekon nanesinin 188. dalgasının ilk şüphelisinin sorgusunun 21. dakikasında zat-ı alileriyle uyumsuz ... ağır ceza mahkemesi başkanı tuvalete gitsin, sabuna bassın, düşsün, kafasını yarsın, akli ehliyeti sizlere ömür ve aynı esnada bilmemne savcısı lenfoma olsun, görevden el çeksin, tam da bu sırada kıvır üniversitesinin zıvır rektörü öğrencisiyle odasında uygunsuz halde basılsın ve anın şokuyla rektör kendinden geçerken deniz kuvvetlerinde görevli bilmemne albayı darbe planlıyorken yanlışlıkla planı feysbuk accountunda yayınlasın....

Bu mudur beklediğiniz anlamadım.

Ne zaman şakşakçılıktan cayacaksınız?

Yoksa ülke budanırken, siz de mi budanıyorsunuz?

Pinokyonun aksine yalan söyledikçe burnunuz uzamıyor belki ama pinokyo da maaşlı çalışmıyordu, hepi topu burnu uzuyordu.

Şubat 22, 2010

Junior veterinere gitti ve orda kaldı.

Kötü birşey oldu.

Aslında kafamdaki bu değildi, ama işte hayat... Yani yazmak istediğim başka birşeydi. Bütünüyle başka birşeydi... Benim dışımdakini de fazlasıyla etkileyen ve belirleyen bir toplumsal vaka... Birsürü cümleler hazırlamıştım yolda. Ama şimdi pek keyifsizim ve sanki o kadar da anlatma havamda değilim.

...

Yazmayı düşündüğüm konu hakkında güzel güzelcümleler kurguladığım yol bitince davul gibi ayaklarım, muhtemelen 38 derece civarı ateşim ve artık kronikleşmiş mide bulantımla eve vardım. Pek güzeldi, çünkü evde çok sevdiğim arkadaşlarım da vardı. Onlara anlattım, pek ilgiyle dinlediler, pek memnun olduk topluca..

Ama fark etmiştim. "Bir türlü uyandıramadık" dediklerinde elim ayağım titredi ve ona doğru eğildim, korkudan ödüm patladı, hareketsizdi ama neyse ki nefes alıyordu. Işıktan, dumandan ve gürültütden huzursuzlandığını düşünerek başka bir odaya taşıdım onu. Ama bir tuhaflık vardı ve ben onu öyle gördükten sonraki her saniye bir terslik olduğunu biliyordum.

Bir-iki saat sonra, sohbet bitip odalara geçme vakti gelince yanına koştum. Sesime tepki vermiyordu. Elime aldım, çok zor nefes alıyordu. Uyukusuz, yorgun, hastalıklı ve içime bir dünya uç duygu üflemiş bir cumartesi sonrasıydı. Berbattı...

Şişko hamster çok zor nefes alıyordu.

***

Allahın belası veterinerler rüyamda gördüğüm gibi haftada 6 gün nöbet tutmuyorlardı.

Tüm belediye sınırlarını dolaştık nerdeyse. Ben arkada, üşümesin diye onu pamuklara sarmışım, tutamıyorum kendimi, zırıl zırılım....

Ali önde oturuyor; taksici abi, öncesinde dalga geçiyor sansam da, hakikatli biri ve hızla açık klinik bulabileceğimiz bir yerlere sürüyor.

Sonunda buluyoruz.

Bir işe yaramıyor.

Sabah 6 gibi Junior gidiyor.

Çok küçük, minicik.

Öpüyorum, hala sıcacık. Alamıyoruz klinikten onu, Ali bana sarılmış ve "biz onunla burada vedalaşalım" diyor.
O ödemeyi yaparken dışarı çıkıyorum. O gelmeden tüm hüznümü sokağa salayım istiyorum. Olmuyor.

***

Onun hakkında yazacaktım. Hatta bir giriş yazmıştım; çocukluğumdan beri "tüylü bir hayvanım olsun" takıntımı, annemin bu konuda beni zerrece ciddiye almayışını ve bu nedenle bunun benim içimde nasıl bir "yoksunluk takıntısı" haline geldiğini anlatacaktım ve çok komik olacaktı. Sonra Junior'ı anlatacaktım. Nasıl şapşal ve şişko olduğunu... Onun hakkında ne denli obsesif davrandığımı ve kendisine sunduğum yiyecekler nedeniyle bir veterinerin "hanfendi yalnız unuttuğunuz bişi var, o bir kemirgen ama sizin kendisine böyle davranmanız nedeniyle kemirmeyi unutabilir" dediğini... Yeminin içindeki sert şeyleri ayıklıyordum. Meğer onlar da yeniyormuş.

***

Şimdi yazıyorum işte onun hakkında.

Büyük bir hüzünle yazıyorum.

Utanıyorum, böyle bir dünyada bir "çöl faresi" (bu benim tanımlamam değil, Junior'ı götürdüğümüz veteriner kliniğindeki veterinerin dediği şey bu, o bir hamsterdı ve veteriner ona "çöl faresi" diyordu) için bu kadar üzüldüğüm için utanıyorum.

Ama üzülüyorum.

***

Şimdi annemi daha iyi anlıyorum. Kızındaki duygu fazlasını bildiğinden, film bittiğinde "niye bitti, bitmeseydi yaaaaa"; misafir geldiğinde "niye gidiyorlar, gitmesinler yaaaa; anahtarları da sakladım ayakkabılarını da" diye zırlamamdan gereğince sonuçlar çıkardığndan bir hayvanım olmasına izin vermedi. Zaten bu olmadan bile yeterince bela, ağlak ve takıntılı bir çocuktum.

Ama belki bunu 5 yaşında yaşasam bu kadar sallamazdı beni.

***

Bir daha asla bir hayvanım olmayacak.

Şubat 17, 2010

kızkıza şarap içmek ve öncesi

Kendisine geçen gün "sen de limon ol, oh nane-limon devada son nokta" dedigim bir can dostum var.

Ben de onun candostuyum. O söyledi yani, ben uydurmuyorum.

O da biraz eksik akıllı; bazı konularda benden az bazılarında benden öte deli, ama simdi fazla detay verip kendisinin akademik kariyeriyle oynamak da istemiyorum, zira akademik personel kendisi. (akademik personel ne? "akademik kişisel" gibi... Yoksa "kişisel olarak akademik" mi? Heralde böyledir, daha anlamlı.) Yani neticede kişisel olarak akdemik bir insan.

Bu dana şehirde gün "yetişmeye çalışmak" ve "önemli kısmına yetişememek" amaç ve sonucu arasındaki zaman kesiti bilindiği üzere. Bu nedenle biz sık görüşemeyen iki arkadaş "zorunlu kalırsak görüşürüz" diyerek gündemi filan önceden belirlenmiş haftalık toplantılar yapmaya karar verdik. Konsept ve kaideler zamanla oturacak; işte ne bilim, dışardan katılıma ilişkin kurallarımızdı dedikodu kısmına ayrılacak zamandı filan ilerleyen günlerde netleşecek. Bir de tabi herşeyi baştan belirlemek mümkün olmuyor, kervan yolda düzülüyor bi yerde.

Neyse lafı fazla uzattım. İki gülelim sık görüşelim şiarıyla düzenli toplantılar kalıbına döktüğümüz görüşmelerin ilkinin gerçekleşeceği akşamı sadece planlamak bile bizi bir gerdi... Beni biraz daha fazla gerdi ama onu da gerdi yani, anladim.  Üstelik gideceğimiz yer de belliydi. 
Hepi topu kızkıza şarap içilecek ama olayın detayları adamı canından bezdirir. Bakınız:
***
Limon: kuzuuuuuuu,napıyoruz bu akşammm? bizim planda değişiklik yok dimi?

Ben: yok tatlim ben de simdi sana yazacaktim. kac gibi orda oluruz ki ?rezervasyon ettirmek lazim zira

Limon: valla benim işim yok sen kaç dersen olur..

Ben: simdi iyi ihtimal ben 18.30 da çıksam...he he he... ben ariyim 19.30-20 gibi gelicez diyim. olur?

(İlgili işletme aranır tarafımdan. bir parça heyecan vardır, ne de olsa ilk deneyim)

Ben: aradim ve bu aksam icin "randevu" almak istiyorum dedim.
adam sanki disci.oha ya. 
Bahcede olsun dedim, soguk olur dedi, olsun dedim usumeyiz dedim. bakalim...

Benim adımı diyecen benden önce gidersen. Ama "randevu" lafımdan sonra seni bu ismi soyleyince iceri almayabilirler.

19.30-20.00 gibi sendeyiz discim dedim.

İyi dedi.

Limon: :D yakışıklı olandan alaydın bari randevuyu, çocukla randevulaştın nihayetinde:P

Ben: ya sorma. dilim kopsun.
o kadar da kitap okuyorum ya, nereye gidiyor bu bilgiler nereye???
rezervasyon diyemeyen, anlamini bilen ve fakat cümle icinde kullanamayan da bi insanim.

Limon: alışmadık döt ve don olayındandır o,sonuçta şu ömrü hayatımızda kaç kere rezervasyon yaptırmış insanız,ama onlarca kez randevu almışızdır,dil alışkanlığı,üzülme sen,örneğin ben şu anda proformaya portfolyo diyen hatta demek isteyen ama onu da beceremeyen bi insanım...

Ben: ya di mi ama...
o zaman kitap mitap okumayayim. yasam sitandardim belli. bize lazim olan kelimeleri diyebilsek yeter. otesi de israf zannimca.
ayrica portfolyo daha güzel bence. hatta postfolyo daha da güzel. folyonun postu anlaminda.


Limon: kız bişey diyecem hep bahçede oturuluyo zaten niye soğuk olur demiş yoksa bir fırtına uyarısı yapıldı da haberimiz mi yok...

Ben: valla ben de oyle dusundum.
hatta israr etti adam, "ben icerde o konuda da yardimci olurum size merak etmeyin" filan dedi. ("o konu" dediği sigara mevzuu) ama ben biraz önceki "randevu" salaklığımı dusunmekte olduğumdan, adamın niye israr ettiğine dair sesinde bi tını mını varsa da kavrayamadim. İcerisi diye bu kadar israr ediyorsa randevu lafımdan umutlandı, gözlerden uzak icerilerde sıkıştıracak herhalde beni diye dusunerek ille de bahce dedim.

yanlis mi oldu acaba? usur muyuz ki cok? gerci onu da ima ettim "biz gecen geldik bahcede oturduk ve usumedik, bugun daha mı soguk acaba pazartesiden" dedim, adam "bilmiyorum" dedi.

Sobaları mı kaldırdılar acaba? E niye kaldırıyorlar ki sobaları şimdi? hallamm ya... Bak onu sormayı unuttum. Sorsa mıydım? Ariyim mi bi daha? "o Beybi, az evvel randevulaştıydık fakat aklima takıldı bi cevap ver bu nasil bir işletmecilik anlayışı, karakışta bahçedeki sobaları niye kaldırıyorsunuz?" diyeyim mi?

Ayyy... amma gerildik ha. haftada bi iki bir yerlerde rezervasyon yaptıran insanlar nasıl oluyor da bi telefonla herseyi hallediyorlar? Rezervasyon hayatı kolaylaştırmak, ne bilim işte gittiğin yerde yer bulamamak neticesi yaşanan 8 saat "nereye gitsek" tartışmasına, sokaklarda donmaya, açlıktan ölmeye mahal bırakmayan bir harika uygulama ise bizi niye bu kadar yordu ya?

Uygulama doğru da biz mi uygulayamadık acaba?

ben bu konuyu, aksam, randevulastigim adama bir sorayim.

İşletmeci neticede, bi aciklamasi vardir de mi?

Yoksa simdi mi arayip sorsam?

Ben: Alo, ben baktım hava durumuna, oyle ekstra bi olay yok fırtına mırtına gibi. Adami da ariyim mi bi daha, n'olur n'olmaz?

Limon: kızım yaa,senin yazılarını okumak vapurda uykusuz okumak gibi,herkes tip tip bakıyo bu niye gülüyo diye,akademik bi ortamda karizmamın içine ettin haa:)
boşşer yaa ayakta kalmayız bence:)

Ben: He aferin. Ben boku bokuna kendi kendime mi gerildim gene? Bu ne rahatlık kuzum? Hem ayakta kalir hem de usursek karismam ama bastan soyliyim. "randevuyu alan bu zattir, kendisini de suncacik taniyorsam bana da bi daha sarap vermeyin" der uzarım ortamdan.
Ayrıca sobalar duruyormus.

Limon: : D:D:D
sordun yaniiii:)ayy koptum...
öff hiç gitmesek mi oraya,bakırköyden adamları çağırıp bizi götürürlerse karışmam.

Ben: E, sordum tabi. Iyi etmemisim mi? Bakirköyü de yaktirtmasinlar bana, tedbirli olmanin nesi kotu?
Sen de ayni "bey"im gibisin. Sizi bu rahatlikla daslarlar yakinda, baskici bi iktidar var hatirlatirim.
Yalniz var ya basim agridi resmen gerilmekten. Fazla yasamam ben.

Limon: ya deliiiiiiiiiii,bi kere şunu hatırlatmak isterim ki biz ne zaman gittik de geri döndük ordan, bahçe doluysa yukarı oturturlar, soğuksa soba yaktırırık, hemi de yukarıda sigara içiririz demişler, ee daha nossun.gerilme sakin ol,ben burda çok eğlendim valla sen niye geriliyon:)
sen de aynı benim beyim gibisin hallam yarappim yaa..

Ben: ay canim ya, ben "randevu" gafimdan oturu "yer bulun leaaan" diye cingar cikaramam, "edepli de bi insanim" mesaji vermek icin basim onde ses etmeden durmak zorunda kalırım diye gerildim en cok. yer bulma ve gerekirse cingar cikarma isini sen ustlendiysen bir rahat nefes alabilirim artik.
"ye, ic, gul eglen dostlar" tadindaki balkaymagim, nagmeni yer, ezgini operim senin.
bununla bilikte, beyine sikayet edecem seni, limon sana "gergin" diyo dicem. Arkadaslik geregi bi yerde. o benim cok samimi bir arkadasimdir. Artik bu gece ben diyim 3 sen de 4 sulari arar sikayetimi iletirim. Samimi arkadaslar birbirlerini uygunsuz saatlerde gereksiz yere arayabilirler cünkü.

Limon: evet tatlum cıngar çıkarma işi bana ait,sen rahat ol şu noktadan sonra,gerilecek bişey varsa ben gerilirim senin yerine...
beye de istediğini diyebilirsin zira o saatte muhtemelen yavrucak beton döküyo olacak biraz eğlenmiş olur, amma o zaman ben de aynı esnada senin beyinle sizin gerginlikleriniz üzerine geyik yapıp gülüyo olurummm...

Ben: o beybi, sert olmak mi istiyorsun, tehditlere kadar geldik ha.
senin sorunun ne dostum? rahatla biraz ha? bi kadeh bourbon seni kendine getirecektir.
ay tamam ya, sacma sapanim.
***
Lokum kalpli ve kişisel olarak akademik bir insandır. Bazen randevularına geç kalır ama kadı kızı da değil yani o kadar olur. Lokum kalbi ve akademik teknikleriyle stres alır, inisiyatif alır, sorumluluk alır ve rahatlatır. Esi vardir fakat o manada değil. Esi benzeri yoktur kişisel olarak.