Mayıs 24, 2010

Üç ila Beşincinin Gözyaşartıcı Gayreti

 ...
Bursa Spor şampiyon oldu ya, helal olsun. Takımcak taşralılık, tazyikli azim, içli bir başarı öyküsü ve beni hepsinden fazla mest eden marksist futbolcusu Ivan Ergiç ile takdir edilesi bir vaka zannımca.

Yalnız sanıyorum ki bu sonuca gönülden sevinen bir ben varım bir de Bursalılar. (Bursa Sporlular bir kısım Bursalıdan ibaret diye biliyorum? Çok selam ederim.)

Daha evvel bahsettiydim, futbola karşı mesafeliyim. Eş durumundan bir Fenerlilik var fakat  o eş bile bu bağlılıktan son derece şüpheli. Sürekli olarak, beni olaya kapsamak, Fener'e bağlılığımı artırmak için başka takımlar hakkında "bunun antrenörü fetocu, öbüründe 3 tane ABD ajanı var, diğeri işgal yıllarında itilaf devletlerince kurulmuş, ötekisi uyuşturucu kaçakçısı, beriki adam smith çizgisinde" gibi türlü türlü ne idüğü belirsiz argümanlar üretmekte. Akıllı, bir de ben bu nanelere inanmış da esefle kınarmış gibi gözlerimi açıp "yapma ya" dedikçe hevesle uydurmaya devam etmekte.

Gerçi o da ne yapsın, doğduğu gün kulağına 3 kere "Fener" üflemiş ve son 45 yıldır herhangibir yerinde sarı-lacivert renkleri bulunmayan tek bir elbise giymemiş bir dayısı var. Ki bu dayı, beni istemeye geldikleri gün, hızla yüzükleri takıp yerine bile oturmadan babama "ee, siz hangi takımlısınız?" diye sorarak çapkınca göz kırpmış bir insan. Zavallı babam da gençliğinde üç-beş yıl boks yapmış ardından burnu yamulur kaygısıyla bırakmış ve futbol bir nedir tanımamış bir adam. Garibim heyecanlandı bu beklenmedik soru karşısında ve bir anda "Lefter" diyiverdi. Ortamda ses kesilip o sessizlik epey bir sürünce "Bir de Can Bartu" diye adeta inledi. Adamcağız "yeterince tatmin edici bir cevap veremedim, usulünce misafirperverlik edemedim" diye düşünüp üzülmüş olmalı ki, giderlerken malum dayıya kendi yetiştirdiği bir çiçek armağan etti: kaktüs. Damadın halasına da, tutacı ve sivri ucu ağır demirden bir madenci bastonu hediye etti. Şimdi fark ettim de, babam bahaneyle topyekün bir tehdit kompozisyonu yaratmış.  Ah benim ciğerimin köşesi, seni gıdından öperim.
 ***
Yalnız bu arada konuyu da şahane dağıttım, nasıl geri dönecem, nasıl sona gelecem belli değil.
***
Şampiyonluk diyordum, ordan devam ediyorum:
Yahu ne dolaplar dönmüş, ne filmler çevrilmiş; neticede koskoca futbol sezonu bitmiş, Bursa Spor şampiyonluk ipini göğüslemiş... E olayınız buydu, bi allan kulu da bunu konuşsun de mi? Yok anam, bir ben bir de Bursalılar kendi aramızda takılıyoruz. Hayır bana da ne oluyorsa, ben Bursa'yı Bayburt'la karıştırdığını, takımı şampiyon olunca fark etmiş bir insanım.

Fener cephesine bakalım: Aziz Efendi ona buna bok atıyor, yok Rüştüydü yok piştiydi... Fener taraftarı da Aziz efendinin yedi sülalesiyle ilgili fantazi üretiyor. Arada epey yaratıcı şeyler de çıkıyor.
Bence bu cephenin bu davranışı biraz olsun anlaşılır. Kılpayı şampiyonluğu kaçır ve şampiyonluğu kılpayı kaçırdığını şampiyonluk kutlamalarının 2. dakikasında fark et... Kolay şeyler değil, kabul etmek lazım.
Ayrıca komik de bir şey, onu da kabul etmek lazım.

Fakat 3. ila 5. sıra benim yüreğimi dağlıyor.
İkinci olanın, "ay kaydırma yaptım cevap anahtarına işaretlerken yaaa" ucuzluğunda bir bahane üretme gayreti hep olur. Vaka-i adiye sayılır, çok görülmez; bırakınız yapsındır. 10 numara saçmalıyor olsa da hiç olmazsa kendisiyle ilgili sayıklıyordur. Ottur boktur nanedir vs...

Fakat buradan aşşağıda film kopuyor. İkinciden sonra gelenler debelendikçe, böyle benim tüylerim dikeliyor, içim eziliyor.
Demek birinci sıradan uzaklaştıkça gerçeğe tahammül göstermek zorlaşıyor. Tahammül için kendini unutman; sıranı unutman için "birinci diye bişey zaten hiç olmadı ki" gibi davranman gerekiyor. "İkinciye kafam girsin bak gör nasıl düzelecek herşey" psikolojisi de heralde burdan bi yerden türüyor.
İşte bu acz benim içimi eziyor.
Haftalarca, şampiyonluk yarışında götünden ter aka aka beygir gibi koşanlar tuttuğun takımdaki delikanlılar, tribünde anım anım anıranlardan biri de sen değil miydin? Şimdi neden hadiseye bağımsız bilirkişi gibi bakıyorsun? Ya da arada Bayer Munich taraftarı oldun da bize mi haber vermedin?

Ah bu sorular sorular sorular...
Cavabı yok kahretsin, yok işte, tek bir cevabı yok!
Lakin...
Senin de bir kabahatin yok dostum, puslu bir kış akşam üstüsü, göğden ağır ağır süzülen bembeyaz bir kar tanesi kadar saf senin pıt pıt atan kocaman yüreğin...
İnan bana, sorun sende değil, sorun teşkil ettiğin derecede. Özünde iyi bir insansın, maneviyatın kuvvetli, tabiatın sevecen. Sendeki bu hasetlik kalıcı değil, bana güven.
Ama allahın belası hayat böyle, ne olur yıpratma artık kendini, toparlan, bak ağaçlar çiçek açtı, onu bırak erikler oldu, karpuz bile çıktı.
Hem bak çok samimi söylüyorum, sizin takım da fena değil. (Bir iki kıl tip var, onları tenzih ederim)
Yiğitçe çarpıştınız, onurunuzla şey yaptınız ve bir sürü başka şey daha...
Bir çok şeyler yaptınız son tahlilde.
Üzülme ve bunu unutma...
Bunu hep aklında tut ve hatırla...
Unutma; çünkü, ah, işte bu unutturma gayretin gözlerimi yaşartıyor.

Hiç yorum yok: