Haziran 03, 2010

Ah be Nazım...

Ah be Nazım, alabildiğine zamansız gittin.

Şükran bu sana ki, seninle zengin dilim, ama sen yokken hep biraz daha fakir.
Sonra insanlığımız... Çok bir başına, çok desteksiz...

Bir görebilseydin neler olmakta memleketinde şimdilerde... Gizli ve biteviye ve ondan da muntazam ve muhteşem ve anlamlı ve mağrur biçareliğinle ve bundan ileri gelen şairliğinle o adına sonsuz kadar hasretlik ve umut dizeleri düzdüğün memleketin... Ah bir bilebilseydin... Kimbilir ne esaslı öfkelenir, ne kadar pakedi açılmadık tumturaklı küfür varsa cümlesini icad eder ardından da uyak uyak dizerdin.
Dilimize dil ekler, insanlığımıza en kuvvetlisinden diri bir omuz verirdin.

Bir kulak ver Nazım, o halde, bir dinle hele, dinle neler neler olmuş senin 47 yılı dolan gitmişliğinde...

Arsızlığa ar dendi, insanın bunu doğru belledi, eriyor mu aklın?
Hiç olur der miydin, Kuvay-ı Milliye'n bile yalan edildi; yazarken, bu kadarı, herhangibir köşesinden geçer miydi aklının?

Sen "değil" demek için "vatan polis copuysa" diye sormuştun bir vakit.
Vatan polis copu oldu Nazım. Kafası yarıldı "selam ettiğin" amele ahalisinin. Çoluk çocuk sokaklara atıldı, itildi, kakıldı, üstünde tepinildi, sesi çıkanın kafasında da cop cop coplar patladı; benim böyle bir solukta sıraladığıma bakma, biliyorum ki aklın ermez senin.

Sen "değil" demek için "vatan amerikan üsleriyse" demiştin bir de...
Ne üssü Nazım, vatan büsbütün amerika oldu... Üs bitti, çünkü heryerde mevzilenildi, "üs"lenildi... O kadar bin metrekare var ki memleketinde şimdi senin, senin insanın memleketinde binlerce metrekareye girememekte, tepemizdeki mendeburlar dibindeki ABD itini el bebek-gül bebek-ballı börek beslemekte, semirtmekte...
Senin gıyabında gazeteler yazmıştı vaktiyle, oysa şimdi ABD karşıtlığına yasalar çerçevesince boy boy ceza kesilmekte.

Olmakta Nazım, hepsi teker teker... Olmakta ve almakta mı o deli dahi aklın ben dedikçe?

Senin döneminden kalma güvenlik gereçleri bile yok ocaklarda şimdi, bilgisayar çağındayız oysa... Adına asilikle ve özlemle  yazdığın insanın hala kara kömüre gömülüyor deste deste, en basit hastalıktan ölüyor; kafasını sokacak delik bulamıyor da, daha sonbahar ayında, insanının onlarcası sokaklarda uyurken donuyor. Senin demeye cüret ettiklerinin yarısını diyebilenler canından oluyor...

Memleketinde deste deste insan ölüyor Nazım, oysa savaş yok, denildiğine göre... Ölenlerin bedeninde, çoğunlukla, kurşun deliğine rastlanmıyor.

Rastlandığındaysa o delikler; siyasi gerekler, uluslararası dengeler ve osuruktan diklenmelerle sıvanıyor.
Ölüler de hiç hesap sormuyor Nazım, ölüler neden konuşmuyor?

Kaç sene evvel kapıları çaldırdığın küçük kız çocuğu, 2010 Mayıs'ının 14'ünde, Aysar Aser oluyor, bedeni 14'üne dek yaşlanıyor, Batı Şeria'da... Artık yaşamıyor... Ölüyor hala...

Ah Nazım, ben daha neler anlatırım da, bilirim sen bu dediklerime inanamazsın. Senin gibi anlatamam elbet de, bilirim konu şayet insansa, sen üsluba takılmazsın...

Bak ne diyeceğim, itibarın iade olundu senin geçen yıllarda, hani '51'de senin keskin talebini kabul buyurup seni vatan haini ilan ettilerdi ya... Hani seni, senin düşüncenle birlikte bu ülkedeki sen düşüncesini de resmen kapı dışarı etmişlerdi ya... İtibarsızdın ya sen bu yolla, fikrin tu kakaydı ya bu vasıtayla... Fikrine zerrece tahamülü olmayanlar o cüreti nerden aldılar bilinmez ama sana iade-i itibar buyurdular.

Valla Nazım, kızma ama gram sevinemedim. Sevinmeyi koy kenara, içimden çok ayıp küfürler ettim. Çünkü inan bana, iadeci merciinin bok dolu zihnini bir bilseydin, "alın o itibarı kıçınıza sokun" derdin. Tam olarak öyle demezdin de benim dilim bu kadarına dönüyor işte, anla... Demem o ki,  her tür riyakar sentetik statüyü elinin tersiyle iterdin, zalimin elini eteğini öpmezdin, o eli elinin tersiyle iterdin, iterdin değil mi Nazım?

Sonra işte başka bir biçimde, başka bir içerikte ama yine çok güzelce "Güzel günler göreceğiz" derdin. Herşeye rağmen diyebilirdin değil mi? İnanırdın da üstelik, inanırdık da biz o vakit, değil mi Nazım? İşte sonra o vakit biz, senin genç kardeşlerin, bu kadar fakru zaruret halde olmazdık değil mi umuda dair? Olmazdık değil mi Nazım?

Leylak görmemişlerimiz kokusunu bilir, tohumun kokusunu burnumuz tıkalı sezerdik.
Gece leylak ve tomurcuk kokardı sonra...
Sonra bir çınar kafa tutuşlarımıza yarenlik ederdi,
Adapazarlı Kambur Kerim, Arheveli İsmail'i kardeş bilirdi, 
Biz onları usta bilirdik.
Ustanın gözü karalığında taka sürmeyi öğrenirdik,
Motorları maviliklere sürerdik...
Sürerdik de mi Nazım?
Süreriz mi biz yine de maviliklere,
Sürebilir miyiz senin 47 yılı dolan gitmişliğinde de ?
..
Ah be Nazım, zamansız gittin.
Ya da bu dünyaya zamansız geldi bizim nesil.
...

Hiç yorum yok: