Şubat 04, 2010

kar çeşitlemeleri ve kara öfke

Fark ettim ki şu ara herkes kar konuşuyor, kar yazıyor, kar çiziyor, kar düşünüyor.

Yaşa ve algıya göre farklı farklı açıklamalarla, benzetmelerle, edebi göndermelerle bir kar çeşitlemeleri dizisi sürüyor. Hoş bir şey.

Ben mi derinlikli değilim, kar mı harbiden sıradan bir olay bilememekle birlikte kar nanesi ve yağması olayı bana 5 yaşındayken ne hissettiriyorsa onu hissettiriyor şu anda da. Kar içime aynı duyguyu, tahriği üflüyor. Kar yağar, doldurur, eşofman üstü kot pantolon giydirilirsin sokağa fırlarsın, yatar yuvarlanır laylon poşet üstünde kayar ve donuna kadar ıslanırsın. Kotunun rengi "boss" eşofmanına çıkar, annen kızar, eve döndüğünde ellerin buruş buruş ve burnun soğuktan düşmek üzeredir. Eğlencelidir. Ve tüm bu naneleri artık yapamasam da ıslak eldiven kokusu, kaymak arzusu ve serin bir helecan olayıdır kar. Hala öyle yani. "Kar yağınca kar oynanır" nokta.

Bu basit ve hem nostaljik hem aktüel algıma bu sene bir şey oldu.

Bu sene kar benim içimde ciddi bir öfke, vicdanımda kanatan bir kıymık oldu.

Isınayım diye bir iki ictikten sonra her akşam kahveme katmaktan kendimi alamadığım kanyak ickisi("konyak" ile arasında bir fark varsa da ben bilmiyorum, şişede yazdığı gibi yaziyorum) boğazımla beraber midemi ve anatomik olarak gidebilmesi imkansız vicdan organımı yakmakta.

Kar üşütmekte iken ısınmak üzere vücuda sokulan sıvı vicdana gitmekte.

Tekel kanyağı ile bardagin yanıbaşında duran sigara paketi resmin teması. Anlayan anladi.

2010 yılında kar, anlamayı bırakın sadece bakabilende bambaşka anlam koordinatlarına taşındı.

***

2010'da tarih bilinci, yarınsızlaşma halinde vuku buluyor artık. Bugünden başka bir şeyi düşünmemeye alışmış insancıklar tüm gelecekleri sadece yarından ibaret kalınca tarihin farkına varıyorlar. Ama varıyorlar ya, bu önemli.

Okuduğum kitaplara pek benzemiyor, tarihin farkına varmak bir bütünü algılamaktı orda; bugünse algılanacak çok şey kalmadığında algılanıyor o tarih.

Okuduğum kitaplara gerçekten pek benzemiyor çünkü onlarda bir farkına varışa yol açmak için nehirleri donduruyordu kar...

Oysa 2010'da kar, bu farkına varışın kendisini buza kesiyor. Hiçbirşeyi kolaylaştırmıyor, aksine zora koşuyor.

İşte bütün bunlar olurken ısınmak için içilen Tekel kanyağı vicdana nüfus ediyor.

***

"...and the sign of humanity's burning tonight"
(HAGGARD'a derin hisler besliyorum)

Zamanın birinde "ev-iş" geliş gidişleri ile göstermelik entellektüel bilgileri olan, iş çıkışı o çook güç günün stresini atmak üzere bara bistroya uğrayip iki tek atan "pek memnun" ve bir o kadar "aslında olan biten herşeyin farkındayım"cı orta sınıf mensuplarının vicdanı yandı.

Bundan eminim ve en eğitimsizinden daha büyük bir cahillik yaşamakta oluşlarını gördükçe öfkeden çılgına dönüyorum.

Ulan madem o kadar okudun, mercimek beyninin kullanım klavuzu konusunda az buçuk teknik bilgi edindin,havayı bırak da bir anlamaya çalış! Lafa sıra geldi mi "eğitim şart" la başlar toplumdaki kıroların mideni bulandırdığından bahsedersin. Lafa sıra geldi mi en büyük özgürlük savaşçısı sensin fakat niyeyse ofisteki çaycı ağzına ..çsa "daha olsa" dersin... Globalleşen dünyamızda imrenilesi bir uluslararası rasat alışkanlığın vardır, gün boyu iş yapıyorum ayağına o site senin bu site benim gezer iş sonrası stres atmaları ya da haftasonu arkadaş toplantılarında dünya raporu verirsin. Aferim!

Dünya senin lafınla dönmekte ve çiçekler bile açmak için senin onayına tabi gerim gerim gerilmekte iken bir zahmet edip ana haber bülteni dahi izlemezsin. Zira bu boktan medyanın güdümlü haberciliği beş para etmez; o halde gelsin lostlar gitsin heroslar... Ohhh! Yaşasın cnbcecilik. Aşk-ı Memnu "ayy eiiğreeeenç" ama başka bir el cep kim denklemi acaip entelektüel. Edebi Metinler dersinde okuduysan okudun H. Z. Uşaklıgil'i, şimdi sorsam kim olduğunu ilk sallama tercihin Oscar adayı bilmemne filminin yönetmeni bıt bıt bıt değil mi ya dersin.

Çok mu yüklendim? Yüklenirim. Bu anlattıklarımın bir kısmı yapısal elbet. Fakat bu yakın zamanlardan birinde bu agucuk bugucuk toplamın yapısal eklentileri konumundaki vicdan kül oldu, ya da ne bilim buharlaştı filan... Yandı yani, eminim.

Yahu yuh! Evvelden, çok da değil az evvelden "vicdan rahatlatmak" gibi bi kavram ve bunun adına yapılan bir takım eylemler vardı. Demek ki vicdan vardı.

Şimdi nerde? Kimin neresine kaçtı, kim onu neresinden tutuşturdu, yangın nerelere sıçradı?
Söyleyeyim mi? Yangın bu agu bugularımızın nezih iş ve hane çemberinin içinde cayır cayır sürmekte ve bunlar bu kış günü "ulan iyi de sıcak oldu ha" diye kişiliksice gülmekte.

Kar'a öfkem, kara kışa kafa tutanları gördüklerinde koca kıçları rahatsız olacak korkusuyla gözlerini, beyinlerini ve vicdanlarını kapatmış bu kara fatmalara aslında.

Başbakan çıktı Tekel işçilerine tehdit yağdırdı, "dağıtırız ulennn" diye böğürdü filan. E yapacak tabi. Adam milyarder, bir yere ait ve o yerde kalmak için kavga ediyor. Yahu duyuyor musun agu bugu!!! Adam diyorum kavga ediyor diyorum. Anlıyor musun?

İşte ben ona kızmıyorum. Ben bu agu buguya deliriyorum! Güzel kardeşim, bistroda attığın o iki tek senin maaşının kaçta kaçı? Evin kira mı yoksa binbir yıllık bir banka kredisiyle mi sahip olamadin evine?(ne fena ya,hukuken gerçekten sahip bile olunamıyor kredi bitene dek, bankanın kiracısı oluyorsun aslinda. Ama bu cins böyle, işte evin karosuydu, parkesiydi, metrekaresiydi derken inşaat malzemesiyle tahrik ve tatmin olan bi cins)İş güvencen var mı? Abuzer Bey karısı sana iki çift güzel laf etti diye kapı önüne koymasın seni? Tazminat mı? Hadi canım! Kartvizitinde afili titrler yazsa da üç kuruşa satın alınabilen tanıkların beyanlarıyla mahkeme salonunda bir anda part time çalışan bir çaycı oluverirsin. (çaycı dedim miden kalktı de mi?) Seninkiyle birlikte adaletin vicdanı da yandı; hatta seninkinin külleri maktülün ellerini bağlayandı ama o sırada bunu farkedemezdin zira meşguldün; o esnada eleştirmek için okuduğunu iddia ettiğin köşe sahiplerinin yazılarını noktasına virgülüne ezberlemekle meşguldün. E az şey değil, 1'e 3 hesabı özgürlük konusu pek karlı ve bu konuda güncel iki çift laf edebilmen entelektüalite notunu kanaat notuna gerek bırakmayacak ölçüde güçlendirecektir.

Kafan çamur gibi...

İki karış toprağını kaybetmemek için alabildiğine muhafazakarlaşan köylüden üç kuruşluk farkın yok. İşin kötüsü iki karış toprağın bile yok, evinin her metrekaresi borcunu bitirene kadar ipotekli.

Çok balçıklı ama hiç kılçıklı değil kafan. Az biraz kılçığı olsaydı aklının, birşeylere takılırdı. Ait olduğu yere ait olduğu için kavga eden ensesi kalınların laflarını tekrar etmez, o pek entelektüel kraldan çok kralcılığınla midemi bulandırmazdın.

***

Bugün kafası kılçıklı insanlar çalışmadı;kontağı kapattı, vapuru yüzdürmedi, fabrikaya girmedi, duruşmasına katılmadı... Kafası en kılçıklı ve yarını en belirsiz binlerce sıradan insanın cesareti arka çıktı. Kar işi güçleştirse de ölümü göze almış insanlar üşümekten korkmazlar değil mi?

Vicdanı henüz yanmayanlar rahatsız olmakta ama rahatı kaçmasın diye göz-kulak kapatmamakta. Vicdanı henüz yanmayanlar deli gibi rahatsız olmakta!

Vicdanı henüz yanmayanların bir kısmı dini vecibelerini yerine geetirmedikleri için daşlanabilecekleri yerlerde yaşamaktayken bizim vicadanı kül olmuşlarımız yaşadıkları yerlerde hala bira satılabildiği için yüzyılımızdaki özgürlüğe kadeh kaldırmakta.

İşin ilginç yanı şu,milyarlarını sığdıracak yer bulamayanlar bu kadar memnun görünmemekte.

***

Kar, yanımda yöremdeki bir ton insana duyduğum öfkeyi dondurdu. Akışkenken pek anlamıyordum belki de... Şimdi kaskatı.

Hiç yorum yok: