Şubat 05, 2010

rüya tabircileri tabirlesin de görelim...

Çok rüya görürüm. Gerçi herkes görürmüş fakat hatırlamak herkesin harcı değilmiş de ondan bi kısım insanlar rüya görmediğini sanırmış. O kadarını bilemeyeceğim, ben görürüm de hatırlarım da. Gerçi gördüğüm rüyaların önemli bir kısmı "bunu da hatırlayamazsan mongolsun artık"  mesajını içerir absürdlükte, belki de ondan hatırlıyorum. Dahası ve fenası bazılarını unutmaya çalışsam da unutamıyorum.

Riskli bir yazı, başlıkta tabircilere bok attım. Tabircileri ve güne onları okumadan başlayamayanları baştan karşıma aldım. Bu bir. İkincisi ve daha riskli olanı, psikolojik olarak az sonra değineceğim rüyalarımı değerlendirebilecek melekelere ve eğitime sahip işgüzar zatların ip mi saptayip buraya Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinden bir doktor eşliğinde birkaç müstahdem yollamaları ve hemen akabinde tepemden aşağı deli gömleğinin  geçirilmesi ihtimali...

O kadar risk karşıdan karşıya geçerken de var gerçi. Boşvereyim. Başlayayım:


Geçen gece yıllardır görmediğim ve en son gördüğümde halen bir tıp fakültesi öğrencisi olan bi arkadaşımı gördüm rüyamda. Eve gelmiş, niye gelmiş o belli değil. Çünkü misafirlik gibi bir niyeti yok zira az sonra nöbete gidecek. Bak, demek ki zaman kurgumu yapmışım yatmadan: Çocuk 3 yıl önce 4. sınıftaydı artık doktor olmuştur demişim. Buraya kadar gidişat değil absürd olmak rüya olamayacak kadar normal. Zaten hep öyle oluyor, çok gerçek başlıyor, beni inandırıyor ondan sonra olaylar bi tuhaflaşıyor. Ne hileci bilinçaltım varmış yahu, şimdi fark ettim.

Duygu da gerçek başta, üzülüyorum nöbete gidecek çocuk filan diye, e tabii inandım baştan ve gerçekten üzülüyorum duruma. Yani kimbilir nerde ve kaçıncı uykusunda çocuk ben gecenin bir vakti yatağımda hem uyuyor hem de üzülüyorum. İşe bak.

"E kim dedi sana doktor ol diye, ille de sağlık diyorsan veteriner olsaydın, bak nöbet möbet yok" diyorum. Bir insan nasıl bir itkiyle "ille de sağlık" desin ve bu inat onun doktor olmasında neden bu denli belirleyici olsun orasını bilemiyorum. Rüyamda da bilemiyorum, hani üzüldüm ya, geçiştireyim iki kuruşluk keyfimize kasvet çöktürtmeyeyim gayesiyle iş olsun diye konuşuyorum. Meğer veterinerlerin de nöbeti varmış ve doktorlardan daha fazlaymış, haftada 6 gün nöbet tutuyorlarmış, o da bu yüzden tıp okumuş. Böyle sakin sakin açıklıyor. Bu mağrur sakinlikteki bıyıkaltı gülümseme rüyada bile dikkatimi çeker ve çekiyor... Ba ba bak... Biz onun için üzülelim, iki dakikada tüm özgüvenimi yerle bir etsin. Olacak iş mi allah aşkına. E ama çocuk senin evinde kovamazsın da; mecbur şakaya vuracan (bu gerilimi resmen hissettim) "ha öyle mi ben ne bileyim cünyır -şişko hamsterim- olana kadar veterinerin kelime anlamını bile bilmiyordum" diyerek kıkırdıyorum. Sonra şöyle devam ediyorum "amaaan neyse, iyi ki hamster olma gibi bir opsiyonunuz da var, gece uykusuzluk çok koymaz" diyorum.(Niye diyorum? Çünkü gerçek bu: hamsterlar gündüz uyuyup gece coşan bir bünye sahibi. Aldatıcı gerçeklik bu bölümde yine devrede.) Gülerek, itirazsız dinliyor "valla öyle" diyor. Yani olay şu: Hani doktorlar beyaz önlük giyer ya, işte nöbete giderken doktorların iki seçim şansı varmış, ya beyaz önlük giyiyorlar ya da hamster oluyorlarmış. "İyi ki bunu seçmişim" diyor. Çok memnun, ben kahroldum boşuna...

Buraya kadar ayakta, sonra kanepeye oturuyor, çantasını hazırlamaya başlıyor. Anaa, bir bakıyorum incelmiş boynunda grili kahveli kısa sık tüyler, dudağının üstünde üç beş tel beyaz uzun bıyık, çantasını karıştıran ellerinde 4 parmak... Cünyır cüce ise bu bir guliver hamster diyelim, ama aynısı... Bizim doktor bildiğin hamster oluveriyor. Bense "ay öyle hemen oluyor mu" diyorum. Bu arada cünyır kafesinde delirmiş, kapısını kırıp dışarı çıkıyor bi çocuğa atlıyor bi yere... Deli danalar gibi dört dönüyor. Ben de "ay aldığımız yerden demişlerdi, bunlar yalnızlığı seven hayvanlarmış, bir başka hamsterla yaşayamaz huzursuzlanırlarmış, bak nasıl atıyor kendini ordan oraya..." diyorum karşımdaki gömlekli pantolonlu konuşkan doktor hamster arkadaşıma. Kah kah ne keyif ne gülmecedeyiz... Tabii şaşkınım da ama şaşkınlığımın tek nedeni hiç de güven vermeyen hamster satıcısının söylediklerinin harfiyen çıkmış olması... Bir de doktor arkadaşımın bu kadar çabuk hamster olmasına şaşırmışım... Önlük giymekten bile kısa sürüyor çünkü... Onun dışında herşey normal.

Birsürü detay daha var ama kelime dağarcığım bu detayları yazarak ifade etmeye ne yazık ki elverişli değil. Belki de "dil" buna elverişli değil, mümkün.

Ne bu şimdi? Hamsterımı çok seviyorum, arkadaşımı da yıllardır görmedim ikisini bitiştiriverdim mi? Ay sakın bu kadar kolay demeyin. Olay bu kadar kolay olsa niye bu kadar kasıp fantastik takılayım? Eğer öyleyse bilinçaltıma yuh! Mesaj vermenin daha az zahmetli bin yolu vardır heralde, harcadığın zamana yazık.

Neyse...

Geçen gece de başka bir şey gördüm. Bir konferans salonu var ama harikulade bir şey. Yer altına inşaa edilmiş ama bu çok normal oralarda konferans salonları hep yer altında. Akademik bir toplantı var, uluslararsı bir şey, İberya, Haiti ve Dominik Cumhuriyeti'nden profesörler gelmiş, bir heyecan bir heyecan... İlk konuşmayı yapacak kişi de yine benim bir arkadaşım. Üniversiteyi güç bela bitirmiş, İngilizce ile başı onarılmaz belalarda, akademi bir nedir üzerine kafa yormak hayattaki önem sıralamasında asla üstlere taşınmamış, jazz müzik denilince tepkisel olarak "türkü bar var beyoğlu'nda bi tane..." diye söze başlayan pek sevimli bir arkadaş. İlk konuşma onun... Niye diye sormayın... Hisli ve fazla da duyarlıdır, helecanlıdır ve helecan anında zati titreyen elleri kontrolden çıkar. Kürsüye çıkıyor, o harikulade yeraltı konferans salonunda ben diyim 8.000 siz deyin 80.000 kişiyiz. Kalabalık, düzey, dekor o biçim... Kürsüye çıkınca bakıyorum notları tutan elleri tir tir titriyor. Konuşmasına başlıyor ve ilk olarak kendini tanıtıyor: "Merhaba ben Ayşe Ayşecik"! (Ayşe Ayşecigi attım), kürsüde heyecandan adını unutuyor ve benim adımı söylüyor. Biz 800.000 kişi bir başlıyoruz gülmeye ama sanki onlar mute modunda o 8.000.000 kişilik salonda bir tek benim kahkahalarım duyuluyor. Yanımdaki "nande, nande kendine gel" diye uyarmak zorunda hissediyor artık kendini. Elimle itiyorum elini, altıma işemek üzereyim gülmekten.Katıldım katılacağım, zor nefes alıyorum... Elini ittiğimin kuralcısı ittiğim eliyle beni iteklemeye devam ediyor. Ne sinir, sarsıyor baya baya, deyyus. Kim o acaba, göremiyorum onu, flu rüyamda itekleyici sıra arkadaşım. Artık ben gülmekten o dürtmekten çılgına dönmüşüz, sesini yükseltiyor; sesi, benim o koca yeraltı salonundaki herkesin sesini bastırmış şen kahkahalarımı bastırıyor "ya nande uyan, uyansana ya, iyi misin?"

Soluma dönüyorum, sıra arkadaşım kocammış. Gözleri elma kadar olmuş, suratıma bakıyor... "İyi misin iyi misin" sayıklıyor. Belli ki eleştirel yanım akademik toplantı havasında iyice sivrilmiş, içten içe "gülen insana sorulacak soru mu bu bre cahil" diye söyleniyorum.

Yeraltı, konferans, titreyen eller... Hepsi siliniyor sonra...

***

İlk başta anlayamadım, hala yanımda oturan işgüzara sinirliyim... Baktım yanımda kimse oturmuyor. Zira ben de oturmuyorum. Yer üstünde her gece olduğum yerdeyim, yatmaktayım. Ağzım ağrımakta gülmekten, yüz kaslarım bitap... Bitap biri daha var, sabah karşı kahkahalarıma uyanmış ve dakikalarca beni uyandırmaya çalışmış kocam..

***

Demedim mi? Dedim ama, dedim ben: bilinçaltım hileci! Günahım yok, öylesine gerçekçi öğelerle bezeli girişleri var ki rüyalarımın, ister istemez inanır havaya girer insan. Komikse de güler yani ne var bunda? Sonra da kocanız aklınızdan şüphe eder, elma gözleri ertesi sabah olağan boyutlara geri dönse de "deli bu yüksek ihtimal" şüphesi herdaim okunur gözlerinden. Bir de bunu tartışmaya başlayamazsınız, yani ben o hatırlayıp konuyu açana kadar olay hiç olmamış gibi davranıp 2-3 gün sonra konuyu açınca da "ha ha ha ne deliyiz değil mi" diyerek olaya kendisini de dahil ettim. Yedi mi meçhul...

***

Daha neler var... Su altında nefes alma hocalığı mı yapmadım, New York'taki bir İrlanda barında soygunculara dıv dıv mı öğretmedim, normalde de hayli pürüz bir arkadaşımı karlı bi günde canım pahasına bi çatışmadan kaçırmaya çalışırken "ben burdan geçemem tımbırlentlerim ıslanır" zihniyetiyle kavga mı etmedim, Hallowen ile kanka mı olmadım (beni arıyordu ve demek ki numarası bende kayıtlı ki ekranda "HALLOWEN" diye çıkıyordu), ömrü hayatımda bir kez dahi görmediğim insanların aleyhime şahitlik edip beni "sigarayı körüklüyor" diye suçladıklarına mı tanık olmadım; (ya bu şahitlerden birinin adı-soyadı bile aklımda hala ya! ama belki öyle biri vardır gerçekten kendini suçlu hissetmesin diye ilan etmiyorum buradan) hükümler mi giymedim, mapuslara mı düşmedim...

***

Bence zamanı geldi. Rüya tabirlerinde de bir gelişme kaydedilsin. "Ölü gördüğün kişinin ömrü uzar, ayakkabı yol kuş haber manasına gelir"i bi aşalım artık. Modern insan benimkiler gibi rüyalar görüyor. Arkadaşınız hamster olup nöbete gidiyorsa kendisinin ayağındaki ayakkabının tabire esas alınması olacak iş değil. Ne yani ben bu rüyamı anlatacam "ayakkabısı var mıydı" diye mi soracak tabirci.

Geçmişler ola...

Kaçıncı yüzyıldayız yahu; tek tuşla dünya ayaklarının altında! Bir iki dil öğrensin şu tabirciler, fakültesi makültesi olsun bu dalın da. İnsanlık, çapraşık bilinçaltına fener tutan çok boyutlu rüya tabirlerinin özlemini çekmekte; her hücresinde, mesela "H" sayfasını açınca şunları bulabileceği bir rüya tabirleri sözlüğünün eksikliğini hissetmekte:

Hamster : Rüyada Hamster görmek genel olarak toplumsal ideallerinizin ulviliğine delalettir.
Hamsterın delirmesi : Hiç olmayan bir akrabanızdan delice bir miras kalacağı ve artık çalışmak zorunda kalmayacağınız şeklinde yorumlanır.
Hamsterın kafes kapağını yek başına açması : Polisiye kurgularda eşi görülmedik bir başarıya ulaşacağınız anlamındadır. Kesinkes böyledir.
Doktor arkadaşınızın Hamster olarak nöbete gitmesi: Nöbete hamster olarak giden doktor arkadaşınızın 4 tel bıyığı olduğunu gördüğünüzde 4; 14 tel bıyığı olduğunu gördüğünüzde yine 4, yani en geç 4 vakte kadar ulvi idealleriniz gerçekleşecektir. Katiyen. Şaşmaz. Kesin böyle bu. Bak olmazsa kıyamet kopmuş filan olmalı. Yoksa kesin olacak, o kadar eğitimini aldık hesabını yaptık, iki üç dil biliyoruz amerikanca vikipedyadan karşılaştırdık. Sapma olmaz, kesin sonuç... Yaz bir yere...

Hiç yorum yok: